0

Antique Lykia



Read more
1

Kekova-Ucagiz-Kalekoy




Read more
0

Universal Studios - Los Angeles


Read more
0

LA Fotograflari Slide Show


Read more
0

Berlin Fotoğrafları Slide Show

Read more
0

Gaudi & Barselona Slide Show

Read more
1

New York Fotoğrafları Slide Show

Read more
0

Londra Fotoğrafları Slide Show

Read more
4

Dünyanın Merkezi : Manhattan











New York’a yapacağınız yaklaşık bir haftalık bir seyahatte, hem alışveriş yapıp, hem simgeleşmiş yapı ve müzelerini ziyaret edip hem de bir New Yorker gibi Manhattan’ın en hip mekanlarının tadını çıkaracağınızı sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Tüm bunları yapabilmeniz için ya New York’ta en az iki hafta yaşamanız ya da New York’u birden fazla defa zirayet etmeniz gerekecek.
New York’un kalbi Manhattan adası, batısında Hudson nehri ile New Jersey şehrinden ayrılıyor. Manhattan adası kuzeyinde Bronx, doğusunda Brooklyn ve Queens ile New York’un meşhur dörtlüsünü oluşturuyor. İnsanlar artan konut fiyatları sebebiyle Manhattan’da çalışıp, diğer bölgelerde yaşamayı zorunlu olarak tercih ediyorlar.
Manhattan tüm dünyanın stres başkenti olmalı. Sokaklar koşuşturan, şaşkın insanlarla dolu. Şehrin enerjisi turistlere de yansıyor olacak, etraf panik içinde birbirinin önüne geçmek isteyen turist kaynıyor. Zaten New Yorklular da kendi şehirlerinde fotoğraf çekmeyen turistler gibiler. Manhattan’a ilk gidişte kayıtsız kalmak, ondan etkilenmemek mümkün değil. Bir taraftan bir Simcity oyunundaki kadar itina ile ölçülüp biçilerek çizilmiş, dikey uzanan 13 cadde ve caddeleri yatay kesen 200’den fazla sokaktan oluşan fazlaca düzenli bir şehir, diğer tarafta adadanın aşırı nüfusu taşıyamamasından kaynaklanan kaos ve kirlilik. Bu şehir, her noktasında dört yönü farkına vardıracak kadar düzgünken, aynı anda her an kaybolmuşluk hissini yaşattırıyor. Bir turist olarak bu şehirde bir hafta bile yaşayamayı beceremezken, aklı başında Amerikalı’nın burada yaşamak için verdiği savaşa anlam veremeyeceksiniz. İşte bu, Manhattan’da bir New Yorker gibi yaşamadan asla çözemeyeceğiniz bir sır olacak.
New York ziyaretinizde otelde kalacaksanız, eğer karşılayabiliyorsanız mutlaka Manhattan adasını tercih edin. Eğer daha düşük ücretli bir konaklama tercih ediyorsanız, Manhattan mutlaka metro veya otobüs kullanarak ulaşabileceğiniz bir noktada olsun. Aksi durumda, Manhattan otellerinin fiyat farkını taksilere vermiş olursunuz. Otomobil kiralamayı aklınızdan bile geçirmeyin, şehirde çok ciddi bir otopark problemi var ve otoparklar 1 saati 10$’ı bir promosyon teklifi olarak sunuyorlar.
Central Park, Manhattan’ın akciğerleri şehrin tam ortasında 59. ve 110. sokaklar arasında 4 km lik uzunluğunda, 5. ve 8. caddeler arasında 800 m eninde. Şehrin griliği arasında, Central Park ilaç gibi gelecek. Mutlaka haftasonu ve piknik çantanızı hazırlayıp gidin. New Yorklular form tutmak için ter dökerken, siz çimlerin üzerinde yayılıp kahvaltınızı yapın.
Time Square 6. ve 8 cadde ile 42. ve 53. sokaklar arasında, Broadway caddesi kuzeyden güneye doğru çapraz olarak iner ve tam Time Square’in meydanında 7. Cadde ile birleşir. İşte burası Manhattan’in ışıklı kalbidir. Burada ister istemez kafanızı ensenize yapıştırıp 360 derece dönerek reklam panolarını seyredeceksiniz. Time Square’de kendinizi dünyanın merkezinde sanıp, aşırı enerjisinden kendinizi sarhoş hissedebilirsiniz. Buradaki aşırılık sizi rahatsız edecek. Time Square’e bir daha sadece müzikaller için gelirsiniz. Müzikal biletleri 3-5 gün öncesinden bitiyor. Müzikal sevmem deseniz bile mutlaka gitmeden önce ilginizi çeken bir müzikale, ilk geceniz için bilet alın. Sonrasında Broadway müzikali tecrübesini tekrar yaşamak isterseniz bilet alma sansınız olur.
5th Avenue, Manhattan’ın bu meşhur caddesinde, 50. ve 59. Sokakları arasında en lüks mağazaları görebilirsiniz. 5th Avenue’ya gidip, Audrey Hepburn’ün Breakfast at Tiffany filmindeki sahnelerini gözünüzde canlandırmamak mümkün değil.
Doğudan Batıya benzersiz mahalleler :
Chinatown – Little Italy – SoHo – Greenwich Village Manhattan’ın güneyinde bulunan bu dört komşu mahallesini, aynı gün yürüyerek gezebilirsiniz. Diğer şehirlerdeki Chinatown’ları gezdiyseniz, sakın Manhattan’ınkiyle bir tutmayın. Burası Chinatown değil, adeta China. Çin mahallesinde artan nüfus, daralan iş imkanı Chinatown’un genişleyip, Little Italy mahallesini de yutmasına sebep olmuş. Little Italy’de Godfather t-shirtü satan Çinli esnafı görünce hayal kırıklığına uğramayın. Yürüyüşe Chinatown’un doğusundan başlayın. Ara sokalara dalmamaya ve sizi sahte saat, çanta satmak için dükkanlarının alt katlarına davet eden sevimli Çinlilere yüz vermemeye dikkat edin. Dükkanlarına bir girdiniz mi, sertleşen tavırları karşısında satın almadan dükkanı terk etmek çok zorlayıcı oluyor. Yol üstünde tezgahlarda satılan rengarenk egzotik meyvelerin tadına bakın, yemezseniz sonradan aklınıza düşebilir. Batıya doğru ilerlediğinizde sağda İtalyan bayrakları ile dolu bir sokak göreceksiniz, burası Little Italy. Buradaki restorantlarda iyi bir öğlen yemeği yiyebilirsiniz. İlerlediğinizde SoHo’ya ulaşacaksınız. SoHo sanat galerileri ve butik dükkanları ile ünlenmiş ve kendini geliştirmiş bir mahalle. Bir kahve molası da burada verdikten sonra, ha gayret Greenwich Village’a ilerleyebilirsiniz. Greenwich Village, New York Üniversitesi’nin de burada bulunması sebebiyle kafeler ve ilginç küçük dükkanlarla dolu. Eğer üniversitenin açık olduğu bir döneme denk gelirseniz daha renkli bir mahalle bulacaksınız. Burada mahallenin meydanı sayılan Washington Square Park’a kadar ilerleyip, benzersiz mahalleler turunu bitirebilirsiniz.
Meşhur Altılı : İkonlar ve Müzeler
New York’un simgeleri Statue of Liberty ile Empire State ve meşhur müzeleri Metropolitan, Modern Art, Guggenheim ve American Museum of National History. Bu meşhur altı aktiviteyi yapmak istiyorsanız mutlaka ilk günden City Pass satın alın. Bu bilet sayesinde 6 girişi yaklaşık %40 daha ucuza satın alıp, uzayıp giden bilet kuyruklarında beklemekten kurtulacaksınız. City Pass sizi bilet kuyruğundan kurtaracak ama kendinizi şimdiden güvenlik ve giriş kuyruklarında beklemeye hazırlayın, sonradan moraliniz bozulmasın.Statue of Liberty adasına, Manhattan’ın güneyinden tekne ile götürüyorlar. Bu deniz yolculuğu sayesinde sadece Özgürlük Anıtı’nı görmekle kalmayıp, Wall Street gökdelenlerini batıda New Jersey, doğuda Brooklyn manzarası ile göreceksiniz. Bu manzarayı, felaket filmlerinde ilk yok olan olmasına alıştığımız Statue of Liberty’nin çekimlerinden hatırlayacaksınız.Empire State gezinizi havanın açık olduğu bir güne denk getirmeyi deneyin. Vaktiniz kalırsa hem gündüz hem de gece çıkıp, iki benzersiz manzara seyredebilirsiniz. Müzelerin resmi web sitelerini ziyaret edip, orada neler bulabileceğinize bir göz atın. Modern Art müzesi 53. caddede, her an uğrayabileceğiniz bir uzaklıkta. Eğer sanatla pek ilginiz yoksa ve müzeler sizi çekmiyorsa bile, kendinizi zorlayın ve mutlaka Modern Art’a girin. Monet’nin nilüferlerini, Andy Warhol’un Marlyn’ini, birkaç Dali, Picasso ve Van Gogh görünce belki biraz içiniz açılır. Metropolitan ve Guggenheim Central Park’ın doğusunda, ve American Museum of National History ise batısında. Yapacağınız Central Park gezilerinde bir doğu bir de batıya gidip, bu müzeleri de aradan çıkarabilirsiniz. Metropolitan Müzesi büyük koleksiyonu ile epey zamanınızı alacaktır. Metropolitan’dan kuzeye, Guggenheim müzesine doğru yürürken, Manhattan’ın ofis ve dükkanlardan arınmış, şık apartmanlarını görebilirsiniz. Modern sanata pek ilginiz yoksa, Guggenheim’da sınırlarınızı zorlamayın. Ancak bina sıradışı tasarımı ile dıştan da içten de görülmeli. Guggenheim’ın spiral şeklinde kıvrılan katlarına içeriden de bir bakın. Zaten sadece giriş katında fotoğraf çekmeye izin veriliyor, onu da bilet almadan yapabilirsiniz. American Museum of National History’de ise meşhur dinazor iskeletini ve uzay merkezini görebilirsiniz.


İyi eğlenceler
Read more
0

Aborjinler Diyarı : Melbourne















Melbourne 3,7 milyon nüfusu ile Victoria bölgesinin başkentidir. Şehrin asıl sahipleri son 40.000 yıldır Melbourne topraklarında yaşayan Aborjinler. İngilizler, 1835 yılında Tazmanya’ya sığamayıp, Melbourne’un elverişli topraklarına yerleşmişler. Şehrin Yarra Nehri üzerinde kurulu olması ve güneyde şehri doğal bir liman gibi okyanustan koruyan Port Philip körfezi, Melborune’ün önemini arttırmıştır.
Economist Dergisi’nin 2002 ve 2004 yılında yaptığı “Dünyanın en yaşanabilir şehri” araştırmasında Melbourne; iklim, kültürel aktiviteler, yaşam koşulları ve düşük suç oranı gibi unsurlardaki başarısı sebebiyle Vancouver ile birinciliği paylaşmıştı. Melbourne’de yaşam, sahip olduğu geniş topraklar sebebiyle enine doğru yayılmıştır. Şehirde yüksek binalar görebileceğiniz tek yer, şehrin merkezindeki holding gökdelenleridir. Melbourne Ankara ise Sydney İstanbul’dur gibi bir genelleme ile Avusturalya’nın bu iki büyük şehri biribirinden ayrıştırılmaya çalışılır. Aslında her ikisi de değildir; Melbourne daha Avustralyalı, kültür-sanat ve ticaretin, Sydney ise daha kozmopolit, eğlence ve turizmin öne çıktığı şehirdir. Melbourne’de tüm dükkanlar akşam 5’te kapanır. Yani her ne kadar Melbourne Avustralya’da ticaretin başkenti olarak geçse de, Avustralyalıların tembellik ve rehavet geleneğini bozmaz. Akşam 9’da sokaklar bomboş kalır. Melbourne’deki iş hayatı mottosunun“Akşam evde bira içecek kadar para kazanmak”la sınırlı olduğu ile ilgili bir şaka bile vardır.
Havası Kasım’dan Nisan’a 20 derecenin, kış dönemine denk gelen Mayıs-Ekim ayları arasında ise 10 derecenin üzerindedir. Şehir 155 gün yağış alıyorsa, 155 gün de bulutludur. Güneşli sadece 55 günü vardır. Ancak gün içinde hava sık sık değişir. “Melbourne’de havayı beğenmediysen 5 dk bekle” deyimi tüm şehirde dolaşır. Bu yüzden Melbournelüler mevsim ne olursa olsun, çantalarında mutlaka birer şemsiye, atkı ve t-shirt taşırlar.
Şehir ulaşımında ne metro ne de otobüs göremezsiniz. Tüm şehir Tram dedikleri, Melbourne’ün simgesi olmuş tramvay hatlarıyla örülüdür. Flinders Street Station, toplu taşımanın merkezidir.
Melbourne şehir merkezi bir günde gezilebilecek kadar küçüktür. Şehir içinde mutlaka görülmesi gereken, çok özellikli yerler pek yoktur. Bu sebeple şehir içine mümkün olduğu kadar az vakit ayırıp, geri kalan günlerinizi şehirdışı günübirlik turlara ayırırsanız, çok daha benzersiz yerler ziyaret etme şansı bulursunuz.
Şehir içinde günlük yürüyüş :
Flinders Street Station önü başlangıç noktanız olursa rahat edersiniz. İstasyona arkanızı döndüğünüzde sağda üzerinden tramların da geçtiği Princess Brige’i, karşınızda Federation Square’i ve solunuzda St. Paul’s Cathetral’ini görürsünüz. Princess Brige’in üzerinden yürümek ve Yarra Nehri’nin üzerinde şehrin silüetini görmek çok keyiflidir. Köprüde yürürken sağa dönerseniz modern mimari ile yapılmış ilginç yaya köprüsünü görürsünüz. Köprü üzerinde sağlı sollu, gökdelenleri n Yarra Nehri üzerindeki yansımalarıyla dolu fotoğraflar çekebilirsiniz. Eğer bu köprüyü yürüyerek geçerseniz The Arts Center, National Gallery of Victoria ve Queen Victoria Gardens’a ulaşırsınız. Federation Square, haftanın hemen her günü bir aktiviteye ev sahipliği yapan ve bu sebeple öğrencilerle bir meydandır. Etrafındaki cafeler, bir şeyler atıştırıp, leziz Victoria Bitter birasını tatmak için en uygun yerdir. Köşesinde St. Paul’s Cathedral’in bulunduğu Swanston Caddesi, Melbourne’un en hareketli alışveriş caddesidir. Burada hem hediyelik eşyacıların en iyilerini, hem de “duty free” satış yapan mağazaları bulabilirsiniz. Bu cadde sizi tarihi Queen Victoria Market’e götürür. Victoria Market, şehrin gıda hali gibidir. En tazele sebze ve meyveler burada bulunur. Pazarın yoğun ilgi görmesi, tekstil ve ev dekorasyon gibi diğer ürünlerinin de tezgah almasına sebep olmuştur. Avustralya’ya özgü bumerang gibi otantik dekorasyon eşyalarını, t-shirtleri hem kaliteli hem de uygun fiyata buradan alabilrisiniz. Pazarı çevreleyen dükkanlarda da, ilginç kıyafetler ve objeler bulabilirsiniz.
Sydney’e yenilen Akvaryum ve Hayvanat Bahçesi :
Melbourne’e kadar gitmişken, 1 saat 15 dk lık bir ek uçuşla Sydney’i de ziyaret edeceğinizi varsayarsak; akvaryum ve hayvanat bahçesi ziyaretlerinizi mutlaka Sydney’e saklamanızı öneriyoruz. Her ikisinin de en iyisi Sydney’de bulunuyor, aynı aktiviteyi iki kere yapıp vakit kaybetmeyin.
Kaçırılmaması gereken 3 mutheşem aktivite :
Great Ocean Road Turu
Great Ocean Road, Avustralya’nın güney kıyısında Melbourne’den batıya 550 km boyunca uzanır. Günübirlik otobüs turuyla, gün boyunca birbirinden güzel manzaralar görme şansını yakalayabilirsiniz. Otobüsün şöförü aynı zamanda muavini ve turun da rehberi oluyor. Yol boyunca fazlaca ıssız yerlerde dolaştığınızda, her istediğinizde yiyecek-içecek bulamayabilirsiniz, mutlaka yanınıza birşeyler alın. Yorucu ancak benzersiz bir tur, bu fırsatı kaçırmamalısınız. Tur Aborjinlerin tarihinin anlatıldığı turistik bir gösteri durağıyla başlayıp, doğal ortamlarında kualaları izleme ve yağmur ormanlarında yürüyüşle devam ediyor, sonrasında sahil boyunca ünlü koylarda duraklayarak havayı karartıyorsunuz. Yerleşime uzak, kayalıklar üzerinde yapılmış bu uzun yol, Çanakkale’de kaybedilen askerlerin anısına yapılmış. Yol üzerinde sizin Türk olduğunuza aldırmayıp, ortama uygun asker şarkıları çalıyorlar. Bu esnada Atatürk’ün meşhur sözleri aklınıza gelebilir: “Git sor bakalım, ne işi varmış Çanakkale’de?” Sörf cenneti Bells Beach, Maits Rest Rainforest Reserve, Apollo Bay, 12 Apostles, Loch Ard Gorge ve London Bridge önemli durak noktaları. 12 Apostles’de en güzel manzarayı görmek için mutlaka helikoptere binmelisiniz. Helikopterler son model değil ve sadece 3 kişilik ama iptidai görünümü sizi korkutmasın, sadece 10 dakika sabrederek harika manzaralar görebilirsiniz.

Werribee - Open Range Zoo
Melbourne’den tren ile Werribee durağına gidip, kısa bir taksi yolculuğuyla bu hayvanat bahçesine 30 dakikada ulaşabilirsiniz. Sydney’deki Taronga Zoo, Melbourne Zoo’yu görmemenin eksiğini fazlasıyla kapatır. Ancak Open Range Zoo’da kendinizi bir hayvanat bahçesinden daha çok safaride gibi hissedeceksiniz. Zürafa, zebra, gergedan, geyik gibi otoburlar bir arada geniş bir alanda yaşıyorlar, siz aralarından tercihinize göre sarafi jipleri veya otobüs ile geziyorsunuz. Aslan, çita, su aygırı gibi diğer vahşi hayvanlar ise kendilerine ait geniş bir alanda yaşıyorlar. Bir başka parkurda ise, kanguruları ve sadecede Avustralya’da bulunan Emu adlı ilginç tavuskuşunu burada sizinle birlikte yürüken bulabilirsiniz.

Philip Island
Melbourne’den 135 km uzaklıktaki adaya yine otobüs turları ile gidebilirsiniz. Philip Adası Avustralya’ya özgü 33 cmlik minik penguenleri doğal ortamında görebileceğiniz yerdir. Kanguru ve kualaların da olduğu doğal parkı da satın alıp tüm günlük bir tura gidebilirsiniz veya yarım günlük sadece minik penguen turuna katılabilirsiniz.

Çocuğu olanlara 2 ek öneri :
Dandenong dağlarında Puffing Billy :Puffing Billy, Melbourne’ün meşhur buharlı treni. Tarihi treni, Dangenong Dağları arasındaki parkurunda çalıştırmaya devam ediyorlar. Özellikle çocuklar için çok eğlenceli olabilir.Ballarat’da Sovereign Hill1850’lerin Avustralya yaşamının canlandırıldığı Sovereign Hil tam bir film seti gibi. Bu kasabada, suyun içinde altın arayabiliR, fabrikaları, dükkanlarını gezebilirsiniz. İşi gün boyu orada yaşamak olan tiyatrocular, kostümlü oyun oynuyor, etrafa ateş ediyor. Fotoğrafçısında, eski kiyafetleri giyip ailece 1850 fotoğrafı çektirebilirsiniz.

İyi eğlenceler
Read more
2

Egzotik = Bali

















Bali deyince, gözünüzde tropikal ağaçlarla süslü beyaz kumsallar, maviyeşil bir deniz canlanıyorsa ve Bali sizin için Maldivler, Şeyşeller ile aynı sınıfta bir ada ise yanılıyorsunuz. Bu saydıklarımız Bali’de yok mu; elbette var. Ancak Bali’yi deniz-kum-güneş için harcamak yanlış olur.Amacınız dinlenmek ve balayı tadında sevgi dolu bir tatil yapmaksa Bali Adası’nıbu amaç için harcamayın.
Bali, “egzotik” deyince aklınızda beliren tümimgeleri daha fazlasıyla bulabileceğiniz, hatta gidip gördükten sonra Egzotik = Bali diyebileceğiniz çok ama çok özel bir ada. Bali’ye içiniz keşfetme enerjisi ile doluyken, hergün yeni yerler görme heyecanı içindeyken gidin.

Bali, Endonezya’da halkı Müslüman olmayan tek adadır. 8.yy’dan bu yana Hinduizm inançları ile dolu insanlar yaşıyor bu topraklarda. 1950’ye kadar yüzyıl boyunca Hollanda’nın, 2.Dünya Savaşı sırasında ise Japonya’nın istilalarına karşı özgürlükleri için savaşmışlar. Ancak hala adada savaştan çıkmış bir halk değil de, aksine dünyada kötülüğe dair herşeyden habersiz gibi görünen insanlara rastlayacaksınız.

Balililer bambaşka bir dünyada yaşayıyor. Onların masum ama bir o kadar da ilginç inançları, sizi çok şaşırtacak. Örneğin; tanrı heykellerinin belinden aşağılarını örtü ile sarıyorlar; çünkü tanrıları uyandığında utanması, rahat etsin istiyorlar. Hergün yiyeceklerinin bir kısmını tapınaklarda adak olarak tanrılara sunuyorlar, ertesi gün yenmediğini görüyorlar, yine de onu tazesiyle değiştiriyorlar; ya uyanırsa, ya aç kalırlarsa...Ölülerini çok gösterişli bir törenle gömüyorlar, evden kabristana karmakarışık bir yoldan gidiyorlar ki, ölenin ruhu eve dönmek isterse, yolunu şaşırsın; bulamasın.

Bali’de hava yıl boyu 25-30 derece aralığında. Her mevsim fırsat bulduğunuzda gidebilirsiniz. Ancak sıcağı çekilir kılmak”için, güneşi en çok özlediğiniz kış aylarında gitmenizin faydası olacaktır, Aralık – Mart dönemindeki yağmurlardan çekinmeyin, Ekvator’a bu kadar yaklaşıp, yağmurunda ıslanmadan dönülmez.
Bali’ye çocuklarla veya kalabalık bir grup ile kesinlikle gitmeyin. Çocukların ilgisini çekecek bir şey yok ya da her istediğinizde onları dinlendirmek için oturacak, yemek yedirecek bir yerler bulmayabilirsiniz. Kalabalık grupları da idare etmek zor olacaktır. Ne kadar küçük ve anlaştığınız bir grup ile giderseniz o kadar rahat edersiniz.

Bali’yi gezmek için en az 4-5 gün gerekli. Pek çok tur şirketi Bali’yi Singapur ile birlikte 1 haftalık paket olarak sunuyor. Bu turları tercih ederseniz, iyi havayolları ile uçabilir, 5 yıldızlıotellerde kalabilir, Türk tur rehberinden faydalanabilirsiniz. Eğer fazladan macera aramıyorsanız münferit gitmeyin, hem pahalı olur hem de gerçekten Türkçe bilen rehbere ihtiyaç duyduğunuz zamanlar oluyor. Bali’de tur rehberinize eşlik edecek bir yerel rehber hizmeti almak da zorunlu, yani her daim iki rehberiniz olacak.

Bali’ye turla gittiniz ve 4 gününüz var diyelim. Arada bir yarım günü mutlaka otelin deniz kıyısında dinlenmeye ayırın, güç toplayın, masaj yaptırın.
Otelde Bali’de yapılabileceklerle ilgili yüzlerce broşür göreceksiniz. Tur şirketiniz zaten mutlaka her güne bir program koymuştur. Mümkünse hepsine katılmaya çalışın. Yorgunluktan turlar arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsanız veya katılım sayısı az olduğundan iptal olabilecek bir tur olursa, bedeli neyse ödeyip mutlaka katılın diyebileceğimiz turları aşağıda sıralıyoruz :

Tanah Lot Turu :
Mengwi’deki Pura Taman Ayun Tapınağı, Maymun Ormanları ve Tanah Lot Tapınağı üç ana durak noktası. Siz araçta iken etrafınızı gözlemeyi ihmal etmeyin, Bali adasını bu duraklar arası yolculuklarda keşfedeceksiniz. Maymun Ormanı’nda ancak şanslıysanız ormanda birkaç maymun görürsünüz sanmayın. Orman maymun kaynıyor. İnsanların beslemesine çok alışıklar, elinizdeki fotoğraf makinesini yiyecek sanıp çalabilirler, dikkat. Bu ormanda ağaçların tepesine dikkatli bakarsanız, bir mevye gibi dizili yarasaları da görebilirsiniz. Tanah Lot, gün batımı manzarasıyla ünlü olan tapınak. Burada Hint Okyanusu’ndan ufku seyretme fırsatı bulacaksınız.

Kintamani ve Batur Turu :
Fotoğraf makinenizin pili dolu olsun, bu turda çok fotoğraf çekeceksiniz. Yanınıza mutlaka yiyecek birşeyler alın, yolda acıkabilirsiniz. Turda Barong Dansları yapılan turistik bir gösteriye katılacaksınız, tur rehberini yönlendirebiliyorsanız sabah değil de akşam katılmayı talep edin. Sabah giderseniz, afyon henüz patlamamış olacağından müziğin ve dansların tadını çıkaramayabilirsiniz. Balilerin yaşamını görmek için, yine turistik ama halen içinde yaşanan evlere misafir olacaksınız. Evlerinde her bir odanın müstakil bir yapı olması size de çok ilginç gelecek. Sonrasında batik desen, tahta oymacılığı ve resim atölyelerine uğrayacaksınız. Beğendiğiniz her şeyi almaya çalışın. Dükkanlardaki o bolluk içinde, bir başka yerden beğenirim, daha çok seçenek görürüm, gibi geliyor ama aslında hiçbir yerde daha güzeli yok. Turizmin gelişmesi ile ada halkı gelir elde edebilmek için kendini sanata vermiş. Atölyelerde rahatlıkla pazarlık yapabilirsiniz, söylenen fiyatları 5’te 1’e kadar indirebilirsiniz. Öğlen saatlerinde Kintamani ve Batur Gölü’ne ulaşmak, öğle yemeğini de volkanik dağ manzarası eşliğinde yemek için ideal. Kintamani hala aktif olan bir yanardağ, ısısından dolayı bulutlar üzerinden yarattığı değişimi görebiliyorsunuz. Hemen önünde Batur gölü ile inanılmaz bir manzara oluştuyor. Volkanik toprağın üzeride kurulan köyleri, minik evleri çok güzel. Bir sonraki durak pirinç terasları olacak. Kat kat dizili pirinç tarlaları Hobbit köyünü andırıyor. Son olarak Pura Tirta Empul’ya, kutsal suyu ile ünlü tapınağa uğranacak. Burası gerçekten büyüleyici. Buradan sonra yapılacak en iyi kapanış, Kuta Beach’te gün batımını seyretmek olacaktır. Tur dönüşü Kuta’da inin, otele taksi ile dönersiniz. Gün batımının saatini önceden öğrenin. Gözleriniz kamaşacak, burada çektiğiniz fotoğrafları arkadaşlarınız photoshoplu sanacak.. Tiger biralarınızı yol üstünde bir marketten alın, Kuta Plajı’nda kumlara uzanın ve yaklaşık bir saat sürecek kırmızı çılgınlığının tadını çıkarın.

İyi eğlenceler
Read more
0

Medeniyetlerin Başkenti : Roma







Güncelleme : 2014'te Roma ile ilgili daha güncel bilgileri bayaiyi.com için yazdım. Roma Kahve Rehberi , Vatikan ve Roma'da Yeme- İçme bağlantılara tıklarsanız bayaiyi'deki ilgili sayfaya ulaşabilirsiniz.


Roma’yı hafife almayın; 2800 yıllık bir şehir bu, medeniyetlerin başkenti. Roma diğer turistik şehirler kadar kolay tüketilebilecek bir şehir değil. “Roma’ya bir kez gittim, gördüm, bittirdim” olmaz. Roma’ya her gidişinizde Aşk Çeşmesi’ne arkanız dönük sağ elle sol omuz üzerinden para attıkça, her fırsat bulduğunuzda tekrar gitmek isteyeceksiniz. Öyle 3-4 güne sıkışmış turlarda koştura koştura her yeri görmeye çalışmayın. Aksine Roma’lı olun, keyif için de yaşayın bu şehri. Göremediğiniz yerler olursa üzülmeyin, nasılsa tekrar gideceksiniz. Size şehir rehberlerinde anlatılan ve her yerde bulabileceğiniz bilgilerden bahsetmeyeceğim. Aksine kendim gezerken “keşke biri bana söyleseydi de önceden bilseydim” diye hayıflandığım konulardan bahsedeceğim.

Ne zaman, kiminle gitmeli Kışın gitmeyin, her turist gibi sokakta çok fazla vakit geçiriyorsunuz, Collesium’da sıra beklerken ciğerlerimin titrediğini hatırlıyorum. İlle de kışın gideceğim derseniz, mutlaka çok kalın kazaklar ve kaban alın. Kat kat giyinin, kafelere girdiğinizde üstünüzü hafifletebilin.
Yazın gitmeyin, sıcak bir tarafa çok kalabalık. Tüm dünya insanları yıllık iznini İtalya’da değerlendiriyor diyebilirim. Sokakta yürünmüyor, tüm şehir manzarası, baktığız her yön insanların enseleriyle kesiliyor.
Bahar’da gidin, Nisan, Mayıs, Eylül, Ekim en ideal aylar.
Roma’da arkadaşlarınızla, sevgili, eş, çocuklarınız veya ailenizle gidebilirsiniz. Programınız hemen hemen hiç değişmeyecektir. Her yaşa, her ortama uygun.


Nerede kalmalı
Şehir içinde metro durağına yakın herhangi bir yerde kalabilirsiniz, metro ile ulaşım çok rahat. 3 yıldızlı oteller genellikle beklentinin üzerinde. Zaten artık internetten otelin resimleri ve kalanların yorumları görülebiliyor. Tek tavsiyem, pek çok tur şirketi tur ücretini düşük tutup Roma’nın içinde değil de Roma’ya 1 saat mesafedeki bölgelerde konaklatıyor. Roma’ya gitmişken kim her akşamüstü belirli bir saatle tur otobüsüyle otele dönmek ister ki! Kesinlikle tercih etmeyin, aradaki fiyat farkını fazlasıyla taksilere vermek zorunda kalırsınız.
Nereleri görmeli
Roma’da görülecek 100’lerce tarihi eser, anıt, müze var. Roma’nın en güzel tarafı daracık sokaklarda bile bir anda karşınıza çıkan bir güzelliğin, tarihi eserlerin olması. Aşağıda sadece en önemli 6 gezilmesi gereken yer ile ilgili tavsiyelerde bulunacağım.


Vatikan dosyası bayaiyi.com 'da 

Colleseum ve Forum :
Burada da rehberlik hizmeti alabilirsiniz, yine sırada sizi öne geçiriyor ve tüm detayları ingilizce anlatıyorlar. Collesium’dan çıkmadan önce mutlaka ikinci kata bir çıkın, oradaki balkondan Forum ve Krallar yolunu en güzel manzarasıyla görebilirsiniz.

Piazza Navona :
Akşamüzerleri en güzel zamanı. Burada sokak ressamlarından resim de satın alabilirsiniz. Geceleyin alışveriş yapmayın, sadece geceleri fotokopi baskıları orginal resimmiş gibi satmaya çalışan insanlar oluyor.

İspanyol Merdivenleri :
Gün batımı en güzel zamanı. Merdivenlerin en tepesinde, San Angelo ve Vatikan kubbeleri arasında güneşin batışını izleyebilirsiniz.

Aşk Çeşmesi :
Gündüz ve gece iki ayrı ışıkta görüşmesi gereken bir yer, her daim kalabalık, bunun için sıkıntı yapmayın, hiçbir zaman boşalmayacak. Mutlaka basamaklarında oturup suyun sesini dinleyin, muhteşem heykelleri
seyredin.

Phanteon : Kubbesindeki delikten içeri ışık alıyor, bu sebeple mutlaka gün ışığı varken gitmelisiniz, duvarlardaki resimler orjinal, Rafaeli’in kabri burada, onu da görebilirsiniz.

Ne yemeli, içmeliRoma’da salaş veya şık hiç farketmez, kolaylıkla güzel yemek yapan restorantlar bulursunuz. Zaten genellikle restorant aramayacaksınız, sarımsağın iştah açıcı kokusunuz duyduğunuzda açıktığınızı anlayıp hemen orada bir cafede yiyeceksiniz. Roma’da kapalı alanlarda sigara içilmiyor. Ancak sırf sigara içebilmek için dışardaki masalarda da oturmayın, cafelerin iç dekorasyonları çok güzel, içerideki ortamı da yaşamalısınız.
Yeme-içme konusunda mutlaka gidin diyebileceğim üç yer var.

Alfredo :
Türkiye’de de menülerde görmeğe alıştığımız Futtuccine Alfredo’nun mucidi. 1914 yılında karısının kaçan iştahını açmak için keşfettiği bu özel makarnayı mutlaka yiyin. Servis ve hizmet kusursuz, fiyatlar makul. Fettuccine Alfredo’nuzu yedikten sonra mutlaka kahve ile birlikte tiramisu deneyin. Rezervasyon yapmadan gitmeyin.
Adres : 
Via della Scrofa 104/a - 00186 Roma
Rezervasyon +39 06.68.80.61.63
Tam bir İtalyan restorantı, duvarlar resimlerle dolu, garsonlar etrafta koşuşturuyor, dip dibe masalar, çatal bıçak sesleri... Et ve makarnaların en güzellerini burada yiyebilirsiniz. İstiridyeli makarnayı özellikle tavsiye ederim. Rezervasyon yapmadan gitmeyin.
Adres : Via Mario de' Fiori, 34 (Piazza di Spagna)
Rezervasyon +39 6 6795091

Caffé Tazza D’Oro : Phanteon’a arkanızı döndüğünüzde sağdaki köşede göreceksiniz, üzerindeki tabelada sarı harflerle “La Casa Del Caffe” yazıyor. Burada pek oturacak yer yok. Espressonuzu 2 dk.da ayakta içip çıkacaksınız, sonrasında ne zaman yakınlarında dolaşsanız iki dk bir kahve içeyim diyebilirsiniz.

İyi eğlenceler
Oylum
Read more

Travel Pictures